Günümüz dünyasında insan nüfusunun büyük bir çoğunluğu şehirlerde yaşıyor. Gelişen teknoloji ile birlikte hem iş imkanlarının daha çok olması hem de teknolojinin sunduğu yaşamsal kolaylıklar şehirleri kırsal kesimlere nazaran daha çok cazibe noktası haline getiriyor.
Şehir yaşamında yitirdiklerimiz.
Şehirlerde yaşayabilmek o şehrin dinamizmine ayak uydurmayı ve bazı fedakarlıklarda bulunmayı da peşinden getiriyor. En büyük fedakarlık da doğal olandan uzaklaşmak olarak karşımıza çıkıyor. Stres, hava kirliliği ve buna bağlı olarak solunan havanın kalitesi, hormonlu/katkılı besinler, daha az sosyal yaşam vb. Tabi ki doğal olandan uzak olmanın bir bedeli var ve bu bedel de her geçen gün bozulan sağlığımız olarak karşımıza çıkıyor. Bütün bunları geriye çevirme noktasında bir adım atmadığımız taktirde orta ve uzun vadede belirli sağlık sorunlarıyla karşılaşacak olmamız da kaçınılmaz oluyor.
Neden hasta oluruz?
Son yıllarda erken teşhis ve koruyucu tıp gibi kavramlar giderek önem kazandı. Burada temel amaç hastalığı oluşmadan önleyebilmek ve buna bağlı olarak iyileşme sürecini hastanın avantajına kolaylaştırmak/kısaltmak ve giderek artan sağlık giderlerini minimum seviyelere çekebilmektir. Bu nedenle son yüzyılda bilim adamları hastalığın tedavi yöntemlerini bulmak için harcadıkları kadar bir zamanı da hastalığın oluşma nedenlerini bulmak için harcıyorlar.
Yapılan araştırmalar sonucunda hastalıkların dayandırıldığı iki temel neden var;
• Serbest radikallerin organlar üzerindeki tahribatı,
• Vücutta asiditenin artmasının yarattığı negatif etkiler,
SERBEST RADİKALLER
“Bilimadamları günümüzde serbest radikallerin neredeyse bilinen tüm hastalıkların nedeni olduğuna inanıyorlar” Dr. Lester Packer-Univercity of
California
Serbest radikaller somatik hücrelere ve bağışıklık sistemine saldıran moleküllerdir. Serbest radikal oluşumuna sigara, hebisit ve pestisitler, çözücüler, petrokimya ürünleri, ilaçlar, güneş ışınları, X- ışınları ve yiyeceklerde bulunan bazı bileşikler neden olur. Hatta ve hatta egzesiz yapmak bile oksijen kullanımındaki artışla beraber serbest radikal oluşumuna neden olur.
Vücuttaki oksidasyon/hasar.
Serbest radikaller hücrelere hasar vererek oksidasyon sürecini başlatırlar. Bu durum kesilmiş elmanın rengini kahverengiye, demiri paslı hale dönüştürür. Araştırmacılar, kalp hastalığı, erken yaşlanma, kanser, Alzheimer, romatoid atrit ve benzer 50 diğer hastalığın sebebinin serbest radikal hasarı olduğuna inanıyor.
ASİDİTE
“Artritten diyabete ve kansere kadar düşünebildiğim tüm hastalıkların ortak noktası vücudun asiditesidir.” Dr. Robert O. Young – Mikrobiyoloji ve
Beslenme Uzmanı
Vücudumuzun büyük kısmı sudan oluşur, içinde su ve minerallerin dolaştığı bir sistem gibidir ve hafif alkalidir. Başta kötü beslenme olmak üzere stres ve çevre kirliliği gibi faktörler vücut iyon dengemizin bozulup vücut sıvılarının pH’ının asiditeye kaymasına yol açmaktadır. Bu da vücudun asiditesi ve ya vücudun asidik olması diye tanımlanır.
Basit anlamda vücutta asiditenin arttığını nasıl anlarız?
Vücuttaki asiditenin arttığının en basit göstergelerinden biri fazla kilolardır. Vücut idrar ve ter yoluyla atamadığı asidik atıkları yaşamsal organlara zarar vermemesi için yağ içinde hapseder ve yaşamsal organlardan uzak bölgelerde (bel etrafında, göbek ve kalça bölgelerinde) depolar.
Yaygınlıkla kabul görmüş bir görüşe göre tüm hastalıklar asidik ortamlarda başlar ve bu duruma yol açan koşullar ortadan kalktığında iyileşirler.
Kanımızın pH değeri
Kan pH değerimizin 7.45-7,35 arasında olması gerekirken bu değer modern yaşamın getirdiği koşullar yüzünden çoğu insanda bozulmuştur, yani asidite artmıştır. Bu ise pek çok hastalığın hazırlayıcı nedenidir. Zira hücrelerimiz asiditeye karşı çok duyarlıdırlar. Sadece sağlıklı kalmak için değil, yakalandığımız herhangi bir hastalıktan kurtulabilmek için de önce vücut asitliğinin düzelmesi şarttır. Bir örnek verecek olursak; kan asiditesi arttığında vücut kan sıvı volümünü arttırarak kanı seyreltmeye, böylelikle asiditeyi azaltmaya çalışır; sonuç hipertansiyondur.
Vücuttaki alkali mineral kaybı
Asiditenin artmasının bir diğer negatif etkisi de dokulardan mineral kaybına neden olmasıdır. Asidik vücutlarda organizma asiditeyi nötralize etmek için kemik ve hayati organlardan kalsiyum, sodyum, potasyum ve magnezyum gibi alkali mineralleri çeker. Bu sefer de vücudumuz bu minerallerin eksikliğinden kaynaklanan sorunlarla boğuşmaya başlar.
Orta derecede asidozun yol açabildiği sağlık sorunları kilo artışı, diyabet, hormon düzensizlikleri, kalp ve damar hastalıkları, böbrek ve mesane hastalıkları (böbrek taşları), bağışıklık sistemi zayıflığı, serbest radikal tahribatının artması (kanser), osteoporoz, eklem ve kas ağrısı, kronik halsizlik, hazımsızlık ve kabızlık, barsakta aşırı kandida üremesi.
Modern yaşam tarzı serbest radikallerin ve asiditenin vücut üzerindeki yıkıcı tahribatını güçlendirir durumdadır. Peki bu tahribattan vücudumuzu nasıl koruyabiliriz? Cevap oldukça basit !
Karmaşık ve zor görünen bu sorunun cevabı ise ilk başta akla gelmeyecek kadar basit…
“Hasta değilsiniz, susuzsunuz… vücudun sıvı kaybını ilaçlarla tedavi etmeye çalışmayın..!”
Dr. F. Batmanghelidj
Dinamik şehir yaşantısı hızlı çözümleri gerektiriyor. Zamanla yarıştığımız bu ortamda uzun süreli ve zaman alan çözümler genellikle kabul görmüyor ya da sürdürülebilir olmuyor. Bu durumda pratik ve etkili bir korunma yöntemi olarak içtiğimiz suyu değiştirmek, düzenli olarak alkali iyonize su tüketmek en sağlıklı çözüm olacaktır.